Dienstag, 19. Februar 2013

HELLÂLEŞELIM

HELÂLLEŞELİM
Kimi geçmişimize,
Kimi geleceğimize yazık ettik.
Bazen gözyaşlarımıza bazen boş yere savurduğumuz gülüşlerimize…

... Fikrimize bile yazık ettik. Çok aldanmışız âleme geçen zamana yazık ettik. Bin bir türlü cevheri barındıran kitaba yazık etmişiz. Acımasızca her şeyi unutmuşuz, unutup yaşadıkça yaşayıp, dibine vurmuşuz hayatın.

Herkesin yüreğinde farklı duâlar, herkesin adımlarında gizlenen farklı ruhlar var. Aslında hepimiz 'kader' denen yolu izleyen fanileriz o kadar. Perdelenmiş ardı sıra gölgelenmiş isteklerimizin arasında kıvranan iç çekişlerimiz... Samimiyet yoksunluğu çeken yanımız var bu aralar.
Yol bilmez, iz bilmez cümlelerimiz yine savrulur, hemen yiğitleşiriz, kabarır kanatlarımız;
-evet, o biz'iz...
Bizi yorgun düşüren biz'iz.
Heyt be bize!
Biz neymişiz?
Beşer mi? Aşar mı?
Yoksa
Şaşar mı?

Aciz mi?

Hayır… Kim kabul eder ki acizliği şu vakitte? Üslubu düzgün olmayan cümlelerimin ağzına fermuar çekiyorum. Çekiyorum diyorum çünkü bencillik var parmak uçlarıma kadar sinemde. Biz’lik var ya işte o bizlik… Ah o ne melun şeydir ki dudaklarıma bırak gelmeyi yanından bile geçmiyor. “Ben” varken “bizi” kim görür ki…

Görmeyen gözlerimiz varken, içimizdeki soyut öğelerle varlığımızı anlamamız da zor. Eee zor da yok mu çaresi, yolu yordamı?

Aaa… Olmaz mı efendim. Yeter ki gelmek isteyin, bilmek, sevmek, öğrenmek, akıllanmak, adam olmak isteyin. İsteyin, isteyelim.

Yazık ettiklerimizin affını isteyelim. Umarsızca savuşturduğumuz zamanı isteyelim ki gelebileceği mümkün olmayan geçmişe ağlamaktansa geleceğe mum yakacak, yüreğimizi ışıtacak sıcaklığı isteyelim.

Kaybettiklerimizi değil, artık kazanmayı ve elde etmeyi isteyelim.
Üstü kapalı amin demektense duâlara, secdelerde hıçkırıklarda haykırmayı isteyelim.
Diyebilseydik;

'' Secdegâh'ıma düşürdüğüm yaşları tespih taneleri gibi dokudum ömrümün AŞK kokan yanına, layık mıyım diye sızlandığım sancılarıma HAKK yâr!''

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyur ki: "sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin.."
Her şeyi açıklayan gönül nameleri, Rahmani bir sıfatla gözlerimizin önündeyken, neyi aforoz edeceğiz ömrümüzden?

Âlem benlikte dürülmüşken, sessiz ve yarım kalan cümleleri ALLAH'a ısmarladık. Yolu açık olsun âminlere kavuşamayan duâların.

Cânınız mı acıyor;
ALLAH'a sığının,
bolca duâ edin
ve
NAMAZ kılın!

-basitleşmiş bir hayattansa mânâ ikliminde boğulası bir vuslatı beklemek daha güzel.
Geride bırakıp, süngerleştirdiklerimizi küflenmekten kurtarıp, bir silkelesek neleri, kimleri göreceğiz... Belki de yeni gönüller inşa edeceğiz küçücük bir tebessümden. Buruklaşmış lisânlara, hüzünlü sayfalar değil, ALLAH'ın d'okunduğu yüreklere, dokunaklı karakterler bırakmak ümidiyle...
İki kelime arasında sıkışıp kalmaktansa çokça bağışlanmayı, affı istemek.
Azrail(a.s) kapıya dayanmadan, ruh bedenden ayrılmadan.
Yazık etmeden,
Helâlleşelim…

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen